PSİKOTERAPİ NEDİR?
Yanlış İnanış
Yakın arkadaşlarla ya da akrabalarla konuşmak gibi bir sohbet şeklidir.
Psikoterapi ‘de Asıl Amaç
Psikoterapide asıl amaç rahatlatmak, neşelendirmek, hak vermek değildir. Beraberce üzülmek ya da kişinin üretemediği bir çözümü bulup ona empoze etmek de değildir. Psikoterapi ortamı, kişinin kendini tanıması ve kendi çözümlerine ulaşabilmede gerekli psikolojik zeminin oluşturulmaya çalışıldığı bir ortaklıktır. Gerçek Olan Psikoterapi; bu konuda gereken eğitimi almış bir klinik psikolog/psikiyatr ile “psikiyatrik hastalık/psikolojik temelli” sorunlarının çözümü için kendisine başvuran danışan, hasta, çift, aile ve gruplar arasında gerçekleşen “tedavi amaçlı iş birliği-iletişim” sürecidir.
Psikoterapide “belirli bir teori ya da paradigmaya dayanan, planlanmış bir tedavi yaklaşımı” vardır ve psikoterapist bu yaklaşımın eğitimini almış bir uzmandır. Bu özelliğiyle psikoterapi; diğer “danışmanlık, destek, koçluk, kişisel gelişim vb.” süreçlerden ayrılır. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki öğrenme ile beyinde kalıcı değişiklikler oluşmaktadır. Psikoterapi de bir tür öğrenme sürecidir. İlaç tedavisi ve psikoterapi birbirini yerine geçmez, bunlar birbirini tamamlayan ve güçlendiren tedavilerdir.
Psikoterapi birçok hastalığın tedavisinde tedavi planının çok önemli bir parçasıdır. Psikoterapi belirli bir süreçte tekrarlayan görüşmeler gerektirdiği için ilk bakışta külfetli bir uygulama gibi gözükse de gerçekte tedavi süresinin kısalmasına katkı sağlayarak fazladan ilaç kullanımını engeller. Ayrıca hastalığın nüks etmesini de önler. Dolayısı ile uzun dönemde sağlık harcamalarını azaltır ve her şeyden önemlisi kişinin yaşam kalitesini arttırır.
Psikoterapi; sorunun niteliğine göre bireysel, çift/evlilik terapisi, aile terapisi, ya da grup terapisi şeklinde uygulanabilir. Psikoterapi tekniklerinin çoğu yöntem olarak “karşılıklı konuşarak” iletişimi kullanır. Bazı psikoterapi türlerinde ise, karşılıklı konuşmanın yanı sıra iletişimde araç olarak sanat terapisi, yazmak, çizim, drama (rol yaparak, kurgulanan belli kişiyi/nesneyi canlandırma) ya da müzik kullanılabilir. Çocuk psikiyatrisi alanında örneğin; oyun terapisi, çizim, drama sıklıkla kullanılan tekniklerdir.
Tüm psikoterapi tekniklerinin ortak yönü; bir teoriye dayalı ve amaca yönelik olarak yapılandırılmış olmalarıdır. Ve hepsinde amaç; bireyin kendini gözlemleme kapasitesini ve kendine ilişkin farkındalığını artırmak, sorunlarının kaynağında ya da devamında kendi rolünü görmesini ve çözüm için gerekli zihinsel ve davranış değişikliklerini gerçekleştirebilmesini sağlamaktır. Psikoterapistin görevi: Psikoterapi ortamı biraz da denizciliğe benzer. Hayat denize, kişinin hayatta kapladığını varsaydığı yer gemiye, kişi kaptana, terapist ise kılavuz kaptana benzetilebilir. Kişi kendi hayat gemisini kullanmakla yükümlüdür çünkü kaptan odur ve sorumluluk ona aittir. Ancak gemisini kullandığı alanda başka gemiler ve hayat denizinde fırtınalar, girdaplar ve su altında göremeyeceği çıkıntılar olabilir. Burada devreye kılavuz kaptan yardımı yani terapist girer. Kişinin hayat denizinde gemisini minimum risklerle güvenli denizlere ulaştırmasında kılavuzluk yapar. Özellikle bu yönüyle, hayat dümenine yeni geçmiş olan çocuk ve gençlerde uygulanan terapilerin tedavide büyük önemi vardır.
İLK ADIM: Psikoterapiye gitmenin utanılacak bir şey olmadığı artık tüm dünyada, gelişmiş toplumlarca bilinmektedir. Pek çok başarılı kişinin ardında psikolojik danışmanlar vardır. Kişinin kendindeki eksiklikleri ya da kendisini zorlayan süreçleri bilip hareket etmeyi istemesi son derece akıllıca bir seçimdir. Kendini çözümlemek, çözümlemeyi istemek ve bu kararı alıp, kararın arkasında durmak ilk adımdır.
Psikoterapist Ne İster?
Gelen danışanın terapi süreci bittiğinde; ilaç tedavisi de sonlandıysa, yeniden bir psikiyatrik tedaviye gereksinim duymaması için gerekli psikolojik zemine ulaşmış olmasını, doktora, ilaca ya da psikoloğa bağımlı kalmamasını ister.
“PSİKOTERAPİ, BİREYSEL ÖZGÜRLÜĞE GİDİŞ İÇİN SAĞLIKLI BİR SEÇİMDİR. YENİDEN RAHATSIZLANMAMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLERİN ÖĞRENİLDİĞİ BİR SÜREÇTİR.”
Psiko Terapi Süreci Nasıl İşler?
Detaylı bir bilgi alınması için öncelikle psikolog ile danışan arasında güvenin oluşması esastır. Bu ilişki bir seansta oluşabileceği gibi doğası gereği beklenenden uzun zaman da alabilir. Psikoterapi yalan üzerine inşa edilemez, bu zarar verir. Karşılıklı olarak her iki tarafın da bir diğerine güvenmesi şarttır. Psikolog, danışanın sorun alanlarını kayda geçirir. Gerekli testleri uygulayarak kişilik yapısını da belirledikten sonra uygun psikoterapi yöntemini seçer ve bunu danışanla paylaşır. Terapinin hedefleri ve buna ulaşmak için gereken süre konusunda ortak fikir oluşturulur. Terapilerde önemli olan sürekliliktir. Terapi hiçbir şekilde yarım bırakılmamalıdır. Terapinin sonlandırılma zamanı terapist ile birlikte kararlaştırılmalı, başlangıçta belirlenen hedefe ulaşılıp ulaşılmadığı etraflıca değerlendirilmelidir.
Eğer kişi terapisti tarafından anlaşılmadığını, yanlış anlaşıldığını ya da kendisine uygun olmayan bir yöntem kullanıldığı için terapinin işe yaramadığını düşünüyorsa terapiyi yarım bırakmak yerine çekinmeden bu durumu terapisti ile paylaşmalıdır. Danışan bu duygusunu dile getirdiğinde terapist aldığı eğitim gereği konuyu kişiselleştirmez ve onu yargılamaz, tam tersine daha çok anlamaya ve yardımcı olmaya çalışır. Terapi seanslarına, terapist-danışan ilişkisinin dışından kaynaklanan duygusal aktarımlar söz konusu olabilir. Terapist bunun eğitimini aldığı için ortaya çıkan aktarımların çözümlenmesini sağlayacak adımları atacaktır. Terapi yöntemi ya da terapist değişikliği gerekiyorsa terapist ve danışan buna konuşarak birlikte karar verebilirler.
Tüm bunlara rağmen olumsuz bir etkileşim durumu nedeniyle kişi seanslara devam etmek istemiyorsa terapist değiştirme hakkına sahiptir. Burada önemli olan bu duygunun terapist ile paylaşılması ve konunun öncelikle seansta konuşulmasıdır. Bu değerlendirmenin ardından seçim hakkı kişinin kendisine bırakılır. Yetişkinler ile yapılan terapilerde özel bilgiler hiçbir şart altında, danışanın izni olmadan aile bireylerine ya da yakınlarına aktarılamaz. Gizlilik ve özele saygı önceliklidir. n Aile, okul, sosyal çevre gibi dış unsurları kullanmak gerektiğinde bu süreç gelen kişinin yaşı, eğitimi ve konumuna bağlı olarak şekillendirilir.
Çocuk ve gençlerde bu sayılanlar terapiye uygun şekilde dahil edilebilir. Yetişkinlerde de duruma göre, danışanın da isteği ve onayı dahilin de yakın çevresindeki kişiler terapiye dahil edilebilir. Terapi seans süreleri azalıp artabilir. Bu uygulamanın nedenleri tedavinin şekline göre danışana bilgi olarak verilir ve onayı alınır.
Psikoterapi İle İlgili Doğru Bilinen Yanlışlar
Çocuğumun terapiden sonra bizimle arası bozuldu? Bu terapiler işe yaramıyor mu? Psikoterapiler, kişinin hayatta yaşadığı sorunlar üzerinde farklı bakış açıları geliştirme becerisi kazandırmayı hedefler. Değişim sürecinde kişinin, alışkın olunan tepkilerin dışında tepki vermesi çevresi tarafından olumsuz algılanabilir. Bu durum değişimin bir parçasıdır ve iyileşme işaretlerinden biridir. n “Benim yakınım iyileşti. Artık terapiye ihtiyacı yok.” Kişinin yaşadığı sorunları artık yaşamıyor olması tekrar yaşamayacağı anlamına gelmez. Değişim zamanla olur. Bu sebeple var olan iyilik halinin devam etmesi için kişinin belli bir süre psikoterapilere devam etmesi gerekir. n “Benim bir sorunum yok, tek sorun o” Kişinin çevresiyle sorunları ele alırken, problemin sadece bir kişiden kaynaklandığını düşünmek en büyük hatalardan biridir.
İlişkilerde yaşanan sorunlar karşılıklı davranış ve tutumlardan kaynaklanır. Bu sebeple, var olan sorunlara ”ötekinin”/”hastanın” değil, o sorunu yaşayan herkesin sorunu olarak bakılması ve herkesin ‘’kendisinde yapacağı değişikliğe odaklanması” gerekir. Tüm aile üyelerinin var olan sorunla ilgili “Benim bu sorundaki payım nedir?” sorusu üzerine odaklanması iyileşme ve değişimi de hızlandıracaktır.
“Sizin çocuğunuz var mı?”,
“Çocuğu olmayan biri çocuklarımla ilgili sorunlarımı nasıl anlar ki?”,
“Evli misiniz?”,
“Evli değilseniz ilişkilerin ne kadar zor olduğunu bilemezsiniz.”,
“Benim hastalığımı siz yaşamadınız, bilemezsiniz?”
Psikiyatrik görüşmelerde, kişinin anlaşılma ihtiyacından kaynaklanan bu ve benzeri sorular sıklıkla sorulmaktadır. Danışanların, sadece benzer sorunlar yaşayan kişilerin kendilerini anlayabileceğini ve kendisine yardım edebileceğini düşünmesi alışkın olunan bir durumdur. Ancak tıpkı diğer sağlık alanlarında olduğu gibi ruh sağlığı uzmanları da o sorunu yaşamamasına rağmen anlama ve uygun çözüm yolları bulmakta yardımcı olma konusunda eğitim almışlardır. Her uzman, kişinin sorunu nasıl yaşadığı ve durumu nasıl bir sorun olarak algıladığı üzerinden uygun tedaviyi bulur ve uygular. n 1 aydır terapiye geliyoruz. Bir değişim olmadı. Benim hastam hiç iyileşmeyecek mi? Değişim zaman isteyen bir süreçtir. Kişinin değişim konusundaki motivasyonu ve tedavi ekibiyle kurduğu iş birliği değişimin hızını belirleyen faktörlerdendir. Psikiyatrik şikâyetlerin giderilmesi ve kişinin istenen hedeflere ulaşması için, kişinin düzenli olarak terapilere devam etmesi gerekmektedir.
Terapilerde Kullanılan Farklı Teknikler
Psikoterapide genel amaç; yanlış, çatışan, çelişki, uygunsuz davranış ve alışkanlıkların düzeltilmesi, işlevselliği ketleyici özelliklerinin giderilmesidir. Bu amaçla farklı bilimsel teorilere dayalı terapi ekolleri çerçevesinde kullanılan çok sayıda farklı teknik vardır. Psikoterapide kullanılan değişik teknikler arasında EMDR, Hipnoterapi, Bağımlılık terapisi, aile terapisi, evlilik ve çift terapisi, Bilişsel Davranışcı terapi, Cinsel terapi sayılabilir. Bu teknikler yeterli eğitim almış terapistler tarafından uygulanmalıdır. Aksi halde yanlış kullanım ve danışanın zarar görmesi söz konusu olabilir.
Psikoterapiler bireye odaklı olabileceği gibi destekleyici enstrümanlar kullanılarak da yapılmaktadır. Bazı terapi yaklaşımları somut unsurlar içerir ve çok uzun sürmemesi hedeflenir. Bazılarında ise süreç daha uzundur. Kişinin yaşı, eğitimi, şikayetiyle bağlantılı olarak terapist tarafından uygun terapi yöntemi seçilir. Bazı terapi biçimlerinde amaçlanan; bireyin kendisi, çevresi, geleceği, var olma algısı, diğer insanları algılamalarına dair geliştirdiği yanlış algılarına dayalı inanç sistemlerini değiştirmek, uygun hale getirmektir. Tedavi sürecinde yanlış inançları ile ilgili farkındalık artırılarak kişinin bunları değiştirmek için bilinçli çaba sarf etmesi sağlanmaya çalışılır.
Çocuklarda kullanılan terapi yaklaşımları ise “oyun terapi, masal terapi ve kum terapi”dir. Duygu ve düşüncelerini sözel olarak ifade edemeyen çocuklarda tedavi ortamında bir iletişim ve sağaltım aracı olarak kullanılır.
BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ
Bilişsel Davranışçı Terapi, düşünce, duygu ve davranış etkileşimine odaklanmakta ve ruhsal rahatsızlık zincirinin en kritik bileşenleri olan düşünce ve davranışların yeniden yapılandırılmasını sağlayarak duygu değişimi ve ruhsal rahatsızlığın çözümlenmesini hedeflemektedir. Bilişsel Davranışçı Terapi, kullandığı zihinsel ve davranışsal yöntemleri bilimsel ilkelere ve öğrenme kuramlarına dayandırmaktadır. Bilgi işleme modeline dayanmakla birlikte aynı zamanda psikolojik sorunlarda bilişsel işlevlere yani, düşünce, yorumlama, inanç gibi zihinsel eylemlere de vurguda bulunmaktadır. Kişi, bu bilişsel işlevler aracılığı ile kendisi, çevresi, yaşantıları ve geleceğini anlamlandırmakta ve duygularını şekillendirecek olan algısını oluşturmaktadır. Bu bağlamda Bilişsel Davranışçı Terapi; olayların kendisinden çok, algılama ve yorumlama tarzının önemli olduğunu savunmakta ve bireyin yaşantılarını yorumlama biçiminin duyguları ve eylemleri üzerinde önemli bir etkisinin olduğu öne sürmektedir.
Bilişsel Davranışçı Terapi’ye göre, insanın kendisi ve çevresini algılamasını ve yorumlarını belirleyen, bilişsel yapıda yer alan beklenti ve inançları çarpıksa, yani gerçeği olduğu gibi yansıtmıyorsa veya işlevsel değilse, kişi sorunlar yaşamaya başlar. Yaşanan sorunlar, geniş ölçüde yanlış sayıltılar, inançlar, düşünceler ve kurallara bağlı olarak ortaya çıkan eksik veya hatalı değerlendirmelerle gerçekliğin çarpıtılmasına bağlıdır. Yani kişileri rahatsız eden duygusal sıkıntılar, doğrudan olayların ve yaşananların kendisinden değil, bunların algılanma ve değerlendirilme biçiminden kaynaklanır. Ruhsal sıkıntılara ve davranış sorunlarına yol açan düşünceler, bilgi işleme sürecindeki yanlılıkların, kör noktaların veya bilişsel eksikliklerin sonucu olarak kişinin karşısına çıkmakta ve psikoterapi ortamında bu düşünce hataları ile bilişsel disfonksiyonun onarımı hedeflenmektedir.
Bilişsel Davranışçı Terapi; süresi, ortak psikoterapi hedefleri, formülasyon ve tedavi planı ile belirlenen yapılandırılmış seanslardan oluşmaktadır. Pratik ve problem çözme odaklıdır. Psikolog ve hastanın terapötik ittifak ve ilişkisi zemininde ortak hedefler belirlenmekte ve somut ölçme-değerlendirme yöntemleri ile değişim süreci izlenmektedir. Bilişsel Davranışçı Terapilerde; kişinin erken dönem yaşantılarının bugüne ve inançlarına etkisi anlaşılmak üzere ele alınmakla beraber şimdi ve burada odaklı çalışılmakta, mevcut problem alanları hatta terapi odasında yaşananlar- terapi malzemesi olarak değerlendirilmekte ve süreç, “an” üzerinden ilerlemekte olup, psikolog-danışan ilişkisi birincil derecede önem taşımakta ve bilimsel verilere göre, doğru kurulan terapötik ilişki biçiminin başlı başına tedavide önemli derecede yapıcı bir etkisi bulunmaktadır. Bilişsel Davranışçı Terapi, biyolojik, çevresel ya da bilişsel-davranışsal nedenlerin etkileşimi ile ortaya çıkabilen sorunların sürmesinde bilişsel etkenlerin önemli bir sürdürücü olduğuna vurgu yaparken hem bilişsel düzenleme ve yapılandırma hem de davranış yapılandırması halkalarını bilimsel verilere dayanan strateji ve terapötik yöntemler ile ele alarak ruhsal rahatsızlık zincirini çepeçevre kuşatmaktadır.
Duygu, davranış ve düşünceler arasındaki bağlantıları saptamaya çalışarak, bireyin yaşantılarını daha gerçeğe uygun ve işlevsel biçimde yorumlamasını sağlayacak olan bilişsel halkayı, yeniden yapılandırmaya çalışır. Sorun doğuran anlamlandırma ve yorumlama biçimlerinin yerine, gerçeklikle daha uyumlu ve işlevsel olanları geliştirmek hedeflenir. Bu şekilde, kişide mental esneklik, alternatif düşünme biçimi, davranış ve duygu düzenleme oluşumu sağlanmaya çalışılmakta, bu değişim ile kişinin yaşantısı, çevresi ve kendisi ile ilgili algılamalarını geri besleyen ve kendini büyüten bir olumlu yapılandırma ve gelişim döngüsüne girmesi hedeflenmektedir. Bu amaçla, Bilişsel davranışçı Terapilerde, kişinin düşünce, davranış yapılandırması ile birlikte başa çıkma stratejileri, güvenlik ve kaçınma davranışları, problem çözme ve iletişim becerileri de ele alınır.
Bilişsel Davranışçı Terapi;
Klasik BDT, Kabul ve Kararlılık Terapisi, Farkındalık Odaklı Bilişsel Davranışçı Terapi, Metakognitif Terapi, Diyalektik Davranışçı Terapi gibi ortak bir zeminden beslenen alt yaklaşımlara sahip, çeşitlilik ve zenginlik gösteren bir ekoldür. Uygulanan psikoterapi, sınırları ve temel iskeleti belli olmak ile birlikte kişiye özgü ve biriciktir. Kişinin durumuna, şikâyetine, kişisel özellikleri ve hastalığının seyrine bağlı olarak BDT Odaklı Psikoterapist, farklı ve esnek yollar izleyebilir. BDT ekolünün sunduğu alternatif yolların çeşitliliği, psikoterapi sürecine bir organizasyon ve ana hat sunmakla birlikte, katı ve kalıp yapılara sıkışmadan kişilerin öznelliğini de gözden kaçırmama imkânını sunar.
PSİKOTERAPİ – EMDR’NİN KULLANIMI
Genellikle travma odaklı terapi yaklaşımı olarak bilenen EMDR, 1987’de Francine Shapiro tarafından bulunmuş ve geliştirilmiş olan bir tedavi tekniğidir. EMDR (Eye Movements Desensitization and Reprocessing), “Göz Hareketleri ile Sistematik Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşlemleme” diye tercüme edilebilir. İlk yıllarda, ani şekilde gelişen ve tek bir olaydan (kaza, tecavüz, işkence, doğal afet gibi) kaynaklanan travma ve sonrasında gelişen travma sonrası stres bozukluğu vakalarında uygulanmış ancak etkinlik alanı yıllar içinde oldukça artmıştır.
Uygulama, çeşitli aşamalardan oluşmaktadır. Bu aşamalar, travma anısını işlemekle başlar, yeni tutum ve davranışların yerleştirilmesi ile sonlanır. İyileşme için bilginin yeniden işlenmesi gereklidir. Bu modele göre ağır stres oluşturan travma yaşantısı karşısında, kişi karmaşa içine düşer ve yaşantı kişiyi parçalanmış gibi hissettirdiği gibi, kendi içinde de bütünleşmeyi engeller. Travma anısı ile ilgili tüm olumsuz duygular bir arada, kişiye yoğun sıkıntı yaşatır. Anı ile bağlantılı olumsuz düşünce ve inançlar işlenemeden kalırlar. Dolayısıyla travma tedavisinde travma anının yeniden ortaya çıkarılıp işlenmesi gerekmektedir. Bunu yapmak için EMDR tekniğinden faydalanılır. Olağan koşullarda deneyim ve yaşantılarımız zihnin bilgi sistemine katılır. Yaşadığımız şeye anlam verip sözlere dökebiliriz. Ancak ağır stres oluşturan travma yaşantısı bilgi işleme sürecinde zayıflık ve bozulmalara yol açar.
Travmayı anlamlandırmak, söze dökmek, diğer yaşantıların anılarına katmak imkânsızlaşır. Böylece anı, işlenemeden kalır ve duygu, düşünce veya benzer yaşantılar yoluyla da uyarılabilir halde olur. Bu özellik, travma sonrası stres bozukluğundaki artmış uyarılmışlık, bellek bozuklukları ve irritabilite gibi belirtilerin kaynağı olarak görülmektedir. EMDR’de göz hareketlerinin, beyindeki corpuscallosum yoluyla yeni yaşantıya dair bilgiyi sağ hemisferden sol hemisfere aktardığı düşünülmektedir. Bu yolla yaşantı söze dökme ve anlamlandırma mümkün hale gelir. Çünkü sol hemisfer yaşantıya mesafe kazanmayı, sözlere dökebilmeyi, hikayeleştirebilmeyi ve anlamlandırmayı sağlar. Psikoterapide değişim ve iyileşmeyi getiren kişinin farkındalığındaki artıştır. EMDR tekniğinin kullanımında farkındalığı sağlayan da ağırlıklı olarak olumsuz kognisyonların gerçekçi ve sağlıklı kognisyonlara doğru değişimidir. Çünkü bir geçmiş anının kişiyi hala olumsuz etkiliyor olmasının nedeni, bu geçmiş olayla ilgili, şimdi hala geçerli olan bir olumsuz düşünceyi koruyor olmasıdır. EMDR tekniği bu düşünceyi en net şekliyle keşfetmeyi ve yerine sağlıklı/gerçekçi alternatifini koymayı amaçlar.
EMDR’nin psikoterapi sürecinde kullanılması:
Sekiz aşamalı olarak uygulanan bu çalışmanın başlangıcında öykü alınır ve EMDR için hedefler saptanır. Rahatsız edici bir olay, konu, duygu veya anı EMDR çalışması için hedef olabilir. Ardından olumsuz inançların saptanması gelir. İkinci aşama olarak tavsiye edilen, “güvenli yer” çalışması yapmaktır. Bu çalışma, kişinin rahat ve olumlu duygular hissetmesini sağlayan bir imgedir. Bu çalışmanın iki önemli işlevi vardır: Çalışma sürecinde rahatsızlık hissinin danışanın tolere edemeyeceği kadar artması durumunda mola vermeyi sağlamasına ek olarak tamamlanmamış bir seansı rahatsız edici duygularla sonlandırmamayı sağlar.
Değerlendirme aşaması, hedef anı üzerinde yapılan saptamalardır. Danışanın hedef anı olarak çalışmayı seçtiği konuyu temsilen zihninde belli bir sahne oluşturması ile başlar. Örneğin geçirdiği bir trafik kazasını çalışmak isteyen birinin seçtiği sahne, trafik kazası anısının en rahatsız edici anı olmalıdır. Ardından, bu sahnenin kişide ne kadar sıkıntı uyandırdığı saptanır. Kişiden, bu sıkıntıyı 0’dan 10’a kadar derecelendirmesi istenir. Hedef olarak seçilen imgeye duyarsızlaşma çalışması sonucunda rahatsızlık derecesinin 0-1 olması beklenir. Sıkıntı uyandıran duygunun ne olduğu ve bu sahneyi düşündüğünde herhangi bir somatik belirti fark edip fark etmediği araştırılır. Sahneyi zihninde canlandırdığı sırada kendisi ile ilgili en olumsuz ne düşündüğü (örneğin “tehlikedeyim”) ve çalışmanın sonunda sahneye duyarsızlaşabildiğin! ifade edecek hedef olumlu düşüncesinin ne olabileceği sorulur (örneğin “güvendeyim”). Pozitif kognisyonun inanılırlık ölçüsü ise 1 ‘den 7’ye kadar derecelendirilir. Hedef olarak seçilen imgeye duyarsızlaşmanın gerçekleştiğinin bir göstergesi de pozitif kognisyonu 6-7 derecesinde inanılır buluyor olmasıdır.
Dördüncü aşama, göz hareketlerinin uygulandığı aşamadır. Bu yapılırken kişiden zihnindeki sahneye odaklanması, neler hissettiğine ve beden duyumlarına dikkat etmesi istenir. Uygulama sırasında özellikle herhangi bir şey düşünmeye veya kurmaya veya hatırlamaya çalışmamalıdır. Süreç tıpkı REM uykusundaki göz hareketleri gibi kendiliğinden işler. Zihin imgeyi ve bağlantılı tüm duygu, düşünce ve beden duyumlarını kişinin yönlendirmesi olmadan işlemeye başlar. Beşinci ve altıncı aşamalar tarama ve pozitif kognisyonu yerleştirmedir. Bedende hedef imge ile ilgili rahatsızlık veren belirli duyumlar varsa onlar saptanır ve tamamen ortadan kalkıncaya kadar göz hareketleri devam eder. Bu tamamlandığında ve rahatsızlık düzeyi 0-1 ve pozitif kognisyonun inanılırlık düzeyi 6-7 olduğunda, göz hareketleri orijinal imge ile pozitif kognisyonu bağlama için uygulanır. Öyle ki amaç imgenin zihinde artık pozitif kognisyon ile birlikte canlanmasıdır.
EMDR başka hangi alanlarda işe yarar? Yıllar içinde kompleks travma başta olmak üzere diğer kaygı bozukluklarında, kişilik bozuklukları, duygudurum bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, bağımlılıklar, yeme bozuklukları, ağrı tedavisi, öfke kontrolü gibi alanlarda da çalışmalar yapılmaktadır. Her bir alan için ayrı çalışma protokolleri oluşturulmakta ve eğitimlerde atölye çalışmalarında aktarılmaktadır.
AİLE TERAPİSİ, ÇİFT TERAPİSİ ve EVLİLİK TERAPİSİ
“Aile Terapisi” terimi iki anlamda kullanılmaktadır: 1. Bireydeki psikolojik bir problemin veya psikiyatrik bozukluğun oluşumunu anlamak ve tedavisini yürütmekte kullanılan yöntemleri ifade eder. Bireyin sorununu çözmek için ailedeki ilişkilerin dinamiklerinin anlaşılması ve düzeltilmesi amaçlanır. 2. Aile üyeleri arasındaki ilişkilerde yaşanan çatışma ve problemlerin ele alındığı ve düzeltilmeye çalışıldığı terapilerdir. “ÇİFT / EVLİLİK TERAPİLERİ” de bu amaçla yapılan terapilerin içinde yer alır. Aile tedavilerinde tüm aile sisteminin üzerinde durulur, evlilik tedavilerinde ise yalnızca çiftin arasındaki ilişkiler ele alınır.
Aile terapisi terapistin aile bireylerini bir araya toplayıp onlara bir takım tavsiye ve nasihatlerde bulunduğu veya aile üyelerinin toplu olarak katıldığı oturumlarda sorunların konuşulması ile sınırlı bir süreç değildir. Aile terapisi insan sorunlarının nasıl oluştuğu ve nasıl aşılabileceğine dair temel varsayımları olan ve bu varsayımlara dayalı müdahale teknikleri kullanılan bir yaklaşım tarzıdır. Birbirine benzer ve farklı varsayım ve teknikleri içeren birden fazla aile terapisi yöntemi vardır. Aile ve evlilik terapisi alanında çok sayıda ekol olmakla birlikte tüm ekollerin ortak noktası, aile ile birey arasındaki ve etkileşimleri ele almalarıdır. Terapide daha çok aile üyelerinin veya eşlerin arasındaki iletişim sürecine odaklanılır. Aile tedavisi yaklaşımında terapi, bireysel ve grup terapilerinin birlikte kullanıldığı çeşitli tekniklerle sürdürülür.
Aile Terapisinin Kullanım Alanları
Hemen her tür psikiyatrik bozuklukta, örneğin “Psikoz’lar”, “Psikosomatik rahatsızlıklar”, “Alkol-madde kullanımı”, “Çocuklarda duygusal bozukluklar veya davranış bozukluklarında veya “Aile içi ilişki sorunlarında” kullanılabilir. Özellikle kronik psikiyatrik bozuklularda aileler, hastalıkla ve hastalığın ailedeki bozucu etkisi ile baş etmede yoğun bir çaresizlik yaşamaktadır. Aile terapisi sayesinde; hastalık ile birlikte yaşamayı öğrenme ya da ortaya çıkan sorunlara yeni çözümler bularak yeni bir dengenin kurulmasıyla bireyin iyileşmesi ve ailede de işleyişin devamı sağlanır.
Çift/Evlilik Terapilerinde İzlenen Yol
Çiftlerin başvurma nedenleri ne olursa olsun, sorunu çözmeye başlamadan önce evlilikleri tüm yönleriyle, birlikte ve ayrı görüşmeler yapılarak değerlendirilir. Değerlendirme sürecinde, her iki taraftan da sorunu kendi gördüğü açıdan tanımlaması istenir. Her birinin çözüm konusundaki öneri ve düşünceleri alınır ve terapiden beklentileri belirlenir. Bu süreçte, eşlerin kişilik özelliklerinin evliliğe yansımasını anlamak için her ikisine de bazı psikometrik testler ve evlilikteki sorunları ve şiddetini belirlemede bazı ölçekler uygulanır. n Birleşik seanslarda eşlerin birbiriyle iletişim tarzı ve aralarında nasıl bir etkileşim olduğu gözlenir, birbirlerine söylediklerinin aynı anlamlarda işitilip işitilmediğine bakılır. n Evlilik terapisi; bir anlamda iletişimi öğrenmektir. Problem çözme becerileri kazandırır ve karşısındakini incitmeden nasıl tartışabileceğini eşlere öğreterek ilişkinin yeniden kurulmasına yardım eder.
Terapinin Süresi
Yaşanan problemin türüne, yoğunluğuna ve çiftin / ailenin yaşamını nasıl etkilediğine ve ailede sorunların çözüm hızına göre değişebilir. Görüşme sayısı gelişmelere göre belirlenir. Başlangıçta genel olarak haftada bir olarak başlanan seanslar; ilerleme sağlandıkça değişimin kişilerin kendi gayretleri ile de sürdüğünden emin olmak için aralıklar açılarak ve sonlara doğru seyreltilerek terapi sonlandırılır.
İMKÂNLARIMIZ
Psikoterapiler: Amaç, eksiklikleri ve kayıpları ortadan kaldırma, duygusal destek sağlama, yaşam olaylarına yönelik uygulanabilir bilgi ve beceri kazandırma, uyumsuz davranışların yerine uyumlu davranışların konmasıdır. EMDR, aile terapisi, evlilik ve çift terapisi, bilişsel davranışçı terapi, oyun terapisi ve hipnoterapi yöntemleridir.
Aile Bilgilendirme Eğitimleri: Bağımlılık ve diğer tüm kronik ruhsal hastalıklar sadece bireyi değil tüm aileyi etkilemektedir. Dolayısıyla tedavide kişi ile birlikte ailenin de değişimi hedeflenmektedir. Bu sebeple hem ailelerin hastalık hakkında bilgilenmeleri, hem de hastalık semptomlarını yaşayan bireyi destekleyecek uygun davranış ve tutumları öğrenmeleri için eğitimler düzenlenmektedir.
EMDR: Son yıllarda geliştirilen özgül psikoterapi tekniklerinden biri de kısaca EMDR olarak adlandırılan ve travmatik yaşantılarla ilgili genellikle olumsuz duygu ve düşünceleri zihinde yeniden işlemden geçirmeye dayanan bir yöntemdir.
Hipnoterapi: Hipnoz esnasında kişinin bilinçdışı ile etkileşim gerçekleştirilerek, tedavi amacı doğrultusunda yaşamda olumlu, önemli ve kalıcı değişiklikler elde edilebilmektedir.